Osmanlı'da kölelik kurumunun mevcudiyetiyle birlikte, Müslüman Türklerde Batı toplumlarına benzer, sınıf ayrımına dayalı bir kölelik sisteminden söz etmek mümkün değildir.
Osmanlı'da kölelik vardı, fakat köle Osmanlı topraklarından alınamazdı.
Kölelik, devamlılık arz eden bir nitelik taşımıyordu.
Azad edilip hürriyetine kavuşarak devlet kademelerinde görev alabilirdi.
En önemlisi;
köylüler hür olup, Avrupa'da feodalizm çağlarında hüküm süren sisteme benzer bir serflik toprağa bağlı kölelik düzeni kendisine Osmanlı topraklarında kesinlikle yer bulamamıştır.
Osmanlı'da devşirme sistemi:
Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey dönemine baktığımızda, gerek saray hizmetlerinde gerekse orduda köle kullanımının pek de yaygın olmadığı görülmektedir.
Kölelerin saraya hizmetli olarak istihdam edilmeleri ve özellikle cariyelerin sarayın devamlı üyeleri haline gelmelerinin başlangıç noktası olarak Orhan Bey dönemi kabul edilebilir.
Osmanlı Devleti kölelik sistemini Ortadoğu İslam devletlerinden alarak, zaman içerisinde kendi toplum ve devlet hayatına adapte ve entegre etmiştir.
Köleler başta saray olmak üzere, devlet ve ordu hizmetinde yoğun olarak kullanılmıştır.
Osmanlı sarayında haremin ayrı bir kurum olarak ortaya çıkması II. Mehmed ''Fatih'' dönemine rastlar. Harem, cariyelik sisteminin kurulup gelişmesinde ve rağbet görmesinde en büyük etken olmuştur.
Cariyelik kurumuyla birlikte Osmanlı padişahları
Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ederek,
daha ziyade cariyelerle evlenme yoluna gitmişlerdir.
Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan ile evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği, II. Osman ''Genç'' tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da, trajik sonu Genç Osman'ın bu geleneği kaldırmasını engellemiş ve halefleri cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir.
İlk adımlarını saray içerisinde atmış olan kölelik sistemi, orduda da işletiliyordu.
Selçuklu Devleti döneminde görülen gulam sistemi, 1362'de kabul edilen Pençik Kanunu neticesinde Osmanlı Devleti'nde Acemi Oğlanlar adı altında vücut bulmuştur.
Pençik sistemini I.Murat başlatmıştır.
Fetihlerde ele geçirilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınıp ordu için yetiştirilirken, diğer bir bölüm de devlet hizmetinde görev almaları amacıyla eğitilmek üzere saraya gönderiliyorlardı.
Saraya ayrılanlar;
Edirne Sarayı, Galata Sarayı ve At Meydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı'nda eğitiliyorlardı.
Bosnalı müslümanlar ise, doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı.
Devlet hizmetinde kullanılan kölelerin yanı sıra; konak, köşk ve çevrelerinde de kölelik görülmekteydi.
Halkın daha alt tabakalarına inildiğinde ise, köleliğin pek de rağbet görmediğine şahit olmaktayız.
Genel İslam ahlakına uygun olarak, efendilerin kölelerine iyi muamele etmeleri gerekmekteydi. Efendiler, kölelerine genelde birer ana baba gibi davranır, onların her türlü ihtiyacıyla ilgilenir ve iyi yetişmeleri için ellerinden geleni yaparlardı.
Köşk, konak çevrelerinde, kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınırken, erkek köleler daha ziyade fiziki güç gerektiren ayak işlerinde çalıştırılırlardı.
İslam dışı olan toplumların aksine, Osmanlı Devleti'ne İslamiyet'ten geçen Azadlık kurumu sayesinde köleler özgürlüklerine kavuşabiliyorlardı.
Burada üç ana yöntem bulunmaktadır.
Birincisi, efendisi köleye; "ben öldükten sonra hürsün" derse;
ikincisi, efendisi köleye daha sağlığındayken "bundan sonra hürsün" derse;
üçüncü ve son olarak da kölenin efendisiyle anlaşması neticesinde bir bedel ödemesi sonucunda hürriyetine kavuşabiliyordu.
Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek veya onu başka hür birisiyle evlendirerek hürriyetine kavuşmasını sağlayabiliyordu.
Yine İslam dışı toplumlarda görülen kölelik sistemine göre en temel farklardan birisi de köleliğin süreklilik arz etmemesidir.
Osmanlı Devleti'nde de köleliğin belli bir süresi vardı.
Belirlenen süreler sonunda köleler hür hale geliyorlardı.
Eş Konumundaki Cariyeler:
Eş konumundaki cariyeler ise;
padişahın nikah yaparak ya da nikah yapmadan karı koca hayatı yaşadığı cariyelerdir.
Osmanlı tarihinde padişah tarafından nikahlanan ilk cariye Hürrem Sultan'dır.
Nikahlı Cariyeler:
Azad edilerek nikahlanmış cariyelerdir.
Bunlara haseki sultan veya kadın efendi denirdi. Haseki sultan unvanı ancak padişahtan çocuk doğuran cariyelere verilirdi.
Nikahsız Cariyeler:
Padişahın nikah kıymaksızın birlikte yaşadığı cariyelerdir.
Bunlar; gözde, ikbal ve peyk olarak adlandırılırlardı.
Kadın efendi olabilecek ilk dört cariyeye gözde, ikbal adayı olabileceklere de peyk denirdi.
II. Mehmed'ten itibaren Osmanlı padişahları genelde azadlı cariyelerle evlenmeyi tercih etmişlerdir.
Vikipedi.