''Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm,

Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu

Namussuz bir çağ bu biliyorsun''

Cemal Süreya demiş

Gerçi onun yaşadığı dönemin

Türkiye'sine bugünden

Baktığımızda da bir şeylerin

Yine aynı kaldığı değişmediği yadsınamaz

***

Kötülükler o zamanda da aynıydı

Tıpkı bu zamandaki gibi

O çağları yaşayanlar bilir

Ve tarihin tekerrürden ibaret olduğunu da

En iyi onlar bilir

Hatta bizim ülke de tarihin ikiden fazla

Tekerrür ettiğini söyleyenler dahi vardır

Peki

Bir ülke nasıl batar ?

En güzel tarifi yapar

Edebiyatın en vurucu isimlerinden bir diğeri olan

Melih Cevdet Anday

''Bir ülke nasıl batar?

Yalnızca savaşlarda yenilmekle değil,

Elindeki toprakları başkalarına kaptırmakla da değil...

Ruhça çökerek, yaşamaktan koparak batar''

***

Bilirsiniz ki

‘Tarih yazmak’ ayrı bir olgu

‘Tarihi yazmak’ ise apayrı bir olgudur

Tarihi tarihçiler yazmaz

Tarihi toplumun sanatkarları yazar!

Bazen toplumunun resmini çizen bir ressam

Bazen de bir edebiyatçıdır

Tarihi yazan

***

Tarihçinin

Tarihi olanları ortaya çıkarmaktır asıl işi

Bir toplumun tarihine inmek için

O toplumun edebi eserlerine, sanatına, kültürüne

Kullandığı diline bakar,

Yönetim biçimine bakar

Mesela yaşayış tarzına bakar,

Tarihi insanların günlük hayatına bakar,

Toplumun kavgasına, davasına, mücadelesine bakar

Bir tarihçi toplumun tarihini böyle yazar

***

Tarihi bazen eşsiz kalemler yazar,

Her şey bir çocuğun doğmasıyla başlar

Bazen bir çocuk

Bir toplumun geleceğini değiştimek için doğar,

Tarihi topraklarda yaşamış, nice analardan çıkan

Nice çocuklar vardır

Tarihi o anaların çocukları yazar!

Dediğim gibi

Tarihi yazmak ayrı bir olgu,

Tarih yazmak ise apayrı bir olgudur

***

Bende genellikle geçmiş ülke tarihimizi

Ayırt etmeden tüm edebiyat eserlerini

Okuyarak çözümlemeye çalışanlardanım

'O yazar/şair ne yaşamış da

Bu yazıyı yazmış cinsinden

Yazara/şaire ne yaşatmışlar ki bu eser ortaya çıkmış'

Şeklinde düşünerek okuyanlardanımdır

***

Peki

''Bir ülke nasıl batar?''

‘’Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu

Namussuz bir çağ bu biliyorsun’’

Mutsuzuz  çünkü

Kendini güvence altında hisseden bir toplum değiliz

Ekonomik gelir, sağlıklı hayat beklentisi içerisindeyiz

Gelecek kaygısı, hayatta kalabilme telaşı içerisindeyiz

Gelecekten men edilmişiz gibi sanki

Çünkü sosyal bir desteğimiz yok!

Gerçeklikten bizleri sıyıran bir düzen içerisindeyiz

Mutlu değiliz

Kendi yaşamını belirleyebilme hissiyatından uzağız

***

İçinde yaşadığımız toplumun

Kendi isteklerini özgürce ifade edebilecekleri,

Taleplerini doğrudan iletebilecekleri

Bir politik anlayış yok

Toplumun haklı taleplerinin

Şimdiki politik anlayışta bir tesiri yok!

Seçilmiş olanlar, talepleri çoğu defa karşılamıyor

-Ki zaten,

Seçilmiş olanlar, topluma  sağlamakla görevli olduğu,

Toplumun yaşamını sürdürmek için

Temel nitelikte olan ortamı dahi sağlamakta başarısız

***

Toplumsal olarak tahammül seviyemiz çok düşük;

Ülkemizde ki politik yapı

Bu durumları alt seviyeye indireceğine

Daha da keskin bir biçimde tarafların ayrışması,

Safların tutulması beklentisi içerisine girerek

Alevi daha da fazla harlıyor!

Toplum olarak farklılıklara karşı hoşgörülü bir yapımız yok

Hoşgörü ve uzlaşmacı politik anlayışta yok

Güvende değiliz

Denge ve denetleme unsurları zayıf gibi geliyor

-Denge ve denetleme sisteminin bileşenlerinden

Bir ve ya birden fazlasındaki bozulmalar

Deyim yerindeyse 'Yozlaşma' demokrasiyi sekteye uğratıyor

Gergin bir toplumuz

Herkesi kendimiz gibi olmaya zorluyoruz

Sürekli birbirini kınayan

Bir kılıfa sokmaya çalışan toplumuz

Baskıcı politik zihniyette bunun cabası!

.

.

.

Tüm bu olumsuzlukların üstünü siz getirin

İşte bir ülke böyle batar!

Tüm bunları bilip ses çıkaramadığımızda batar

***

Neticede

Elbette sizler ne dersiniz bilemem

Ama bana göre

Mutsuzuz

Çünkü toplumumuzda

‘İnsani Kalkınma Anlayışı’ yok

Bir toplumun gerçek zenginliği insandır

İnsanın temel gereksinimlerinin yanında

Daha üst gereksinimlerinin karşılanmasını sağlayan

Bir ortam oluşturmak gerekir

Her ne kadar üretim ve ekonomik zenginliğin artması

Toplumdaki insanların

Mutluluğuyla parelel gibi görünse de

Ancak bu yetmez

Çünkü para tek başına insanları mutlu etmez

Bunun yanında fikirlerini açıkça beyan edebileceği

Taleb ve isteklerinin yerine getirileceği

Gerçek demokrasinin ve katılımcılık kültürünün

İnsana sağlanması da gerekir

Kültürel,sağlık, eğitim, çevreyi koruma… alanlarına da

Yatırımlar yapılarak insanların

Yaşam kalitesini yükseltmek gerekir

Gelişmeyi insani boyuta taşımak gerekir

Ayrıca toplumu keskin hatlarla ayrıştıran

Hoşgörü ve uzlaşmacı yapıdan uzak

Anlayışların terk edilmesi de gerekir

Mutsuzuz

Çünkü tarihten 

Bu günlere kadar gelen

Bir mutsuzluk var üzerimizde

Mutsuzuz çünkü bu mutsuzluğumuzun

Gelecek kuşaklara da aktarılması endişesi içerisindeyiz!