Dahilek Ya Resulallah:

''Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah

Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah

Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

***

Yanar kalbe devasın sen bulunmaz bir şifasın sen

Muazzam bir sehasın sen dilersen runümasın sen

Habib-i Kibriyasın sen Muhammed Mustafasın sen

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

***

Gül açmaz çağlayan akmaz İlahi nurun olmazsa

Söner alem nefes kalmaz felek manzurun olmazsa

Firak ağlar visal ağlar ezel mesrurun olmazsa

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

***

Erir canlar o gülbuy-ı revanbahşın hevasından

Güneş titrer yanar didarının bak ihtirasından

Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

***

Susuz kalsam yanar çöllerde can versem elem duymam

Yanardağlar yanar bağrımda ummanlarda nem duymam

Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam

Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah

***

Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek

Nasib olmaz mı Sultanım Haremgahında can vermek

Sönerken gözlerim asan olur ahında can vermek

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

***

Boyun büktüm perişanım bu derdin sende tedbiri

Lebim kavruldu aşkından döner payinde tezkiri

Ne dem gönlüm murad eylerse taltif eyle kıtmiri

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

***

İki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v.) için Türk edebiyatında sayısız na't'ı şerif yazılmıştır. 

Bu na'tlerın içinde; Yaman Dede'nin Peygamber aşkıdır.

Dahilek Ya Resulullah, şiiridir. 

Yaman Dede, Gayrimüslim bir aileden doğmasına rağmen, Müslümanca bir hayat süren ve Müslümanca ölen bir nur parçası… 

İçinde bulunduğu durumdan dolayı Müslümanlığını 55 yıl gizlemek mecburiyetinde kalmıştır.

Galata Mevlevihanesinde kendisini yetiştirir. Doğduğunda Diyamendi adı verilen Yaman Dede; İslam'la müşerref olduktan sonra adını da; 

"Mehmed Abdülkadir Keçecioğlu" şeklinde değiştirir.

Dördüncü kıt'ada Peygamberimizin mübarek vücudu ile terlerinin gül koktuğunu hatırlatan şair, duyabilene, hayat bahşeden o gül kokusunu alan bir insanın duygusuz kalamayacağını ifade ediyor. 

Peygambere olan sevgi yoğunluğu daha doğrusu aşk, şairde öyle bir hal almıştır ki, dış dünyada olup bitenler onu zerrece etkilemez. Ne soğuk üşütür ne sıcak yakar. Yanan çöllerde susuz kalsa, bu çöllerde can verecek olsa bile elem duymayacağını söyleyen Yaman Dede, bağrında yanan ateşin dış alemdeki ateşten daha şiddetli olduğunu söylüyor. 

 

Öyle ki içindeki ateş bir yanardağ misalidir: Yanardağdan fışkıran lavların yanında, çöl sıcağının hükmü olamaz. Bu yangınla birlikte hasretin ifadesi olan ağlayış ve gözyaşları da ummanlardan daha çoktur. 

Ummanlar onun gözyaşları yanında ancak bir "nem" mesabesindedir.

Ateş ve su birbirine zıttır. Şair her ikisinin de kendisinde bulunduğunu söylüyor. Bu iki kavram birbirlerine karşı etki etmeyecek derecede kuvvetlidir. Yani hem ateş hem de su bir arada ve ikisi de varlığını muhafaza edebiliyor. 

Gökten alevler yağsa ve o alevleri emse bile hissetmeyecek derecede bir yangın içine düşmüştür. Şiddetli sevginin sonu cünun ''delilik'' halidir. 

Bu kıt'ada; "Mecnun" mazmunu vardır. 

Mecnun da Leyla'nın aşkından dolayı insanlardan uzaklaşıp, kendisini vahşi bir çölün ortasına bırakıyor. Zira içinde bulunduğu ruh hali onun dış dünyadan kopmasına sebep olmuştur. 

Bu mübarek zat, dha peygamber aşıklarından bir tanesi. Ya diğer aşıklar... İşte Türk Milletini aziz kılan gönüllerin insanı yapan hususlardan biride budur.