Ebu Bekr Kettani hazretleri Cüneyd-i Bağdadi'nin talebesidir. 

933 senesinde Mekke'de vefat etti. 

Kendisine; ''Harem'in Kandili'' derlerdi. 

Sabaha kadar namaz kılar ve Kur'an-ı kerim okurdu. 

Kabe'de otuz sene, ''Altınoluk'un'' altında ibadet etti. 

Bu zaman içinde, yirmi dört saatte bir defa abdestini tazelerdi. Tavaf yaparken, Kur'an-ı kerimi pekçok defa hatim etmiştir... 

ŞEYTANIN TAKTIĞI YULAR!..

Ebu Bekr Kettani hazretleri, buyurdu ki; 

''İbadet yetmiş iki bölümdür. 

Onların yetmiş biri Allah'ü Te'ala'dan haya etmek, diğeri de bütün iyiliklerdir.''

''Nefsin arzuları, şeytanın taktığı bir yulardır. 

Kim, şeytanın o yularına takılırsa, doğruca onun yanına gider ve ona köle olur.''

''Zahid; nefsi istediği halde dünyadan yüz çeviren, Resulullah'ın yolunda ve izinde yürüyen, 

gayesi ahiret olan, cömert olup, Rabbine yönelendir.''

''Allah'ü Te'ala'nın, Arş'ın altında saba isimli bir rüzgarı vardır. 

Bu rüzgar, seher vakti eser ve seher vakti gönülden tövbe ve istiğfar edenlerin hallerini Allah'ü Te'ala'ya götürür.''

İstigfar, tövbedir. Tövbe, şu altı şeyi ihtiva eder: ''Yaptığına pişman olmak. Bir daha günah işlemeyeceğine azmetmek. 

Kaçırdığı farzları yerine getirmek. 

Üzerinde olan hakları sahiplerine vermek. Haramdan hasıl olan vücuttaki fazlalıkları atmak. Bedene, günahın tadını tattığı gibi, ibadet zevkini tattırmak.''

Takva sahibi; ''nefsinin isteklerine uymayan, İslamiyetin emirlerine tam uyan, yakin ile huzur bulan, tevekkül direğine dayanan kimsedir.''

Tövbe; ''kötü şeylerden tamamen uzaklaşmak, 

Allah'ın emirlerine yönelmek, sıkıntılara göğüs germek, nefsin arzularına karşı koymak, 

sıkıntılara sebat etmek, doğru yola kavuşmak, Allah'ın dostluğuna ve yardımına mazhar olmaktır.''

 

KENDİNİ HESABA ÇEKEN ZAT!

Altmış yaşındaki bir kimse nefsini hesaba çekmişti. Bunu gün olarak hesapladı yirmi bir bin beş yüz gün çıktı. Bu kadar gün sayısını görünce feryad etti; 

''Ah yazık bana Rabbime gideceğim. 

Eğer her gün bir günah işlemiş olsam bu, 

hesaba sığmaz günahlarla halim nice olur?'' dedi. 

Sonra da; 

''Eyvah, dünyaya daldım! Ahiretimi harab ettim! Çok ihsan edici Rabbime karşı, isyankar oldum. Sonra da harabe gibi olan bu dünyadan saadet yeri olan ahirete gitmekten kaçınıyorum. Kıyamette hesap günü amelsiz, sevapsız bir halde nasıl hesap vereceğim!'' diyerek ruhunu teslim etti.

****

Şafii fıkıh alimi Ahmed Aysavi:

Ahmed Aysavi 1534'de Şam'da doğdu. 

Aslen Şam'a bağlı olan Aysa nahiyesindendir. 

Buraya nisbetle ''Aysavi'' denilmiş ve bu isimle meşhur olmuştur. 

Babası Aysa'dan gelip, Şam'da yerleşmiş idi...

Aysavi hazretleri, Şam'daki meşhur Emeviyye Camii'nde imamlık, Cami-i Muallak diye tanınan Cedid Camii'nde ve Dımeşk'ın haricinde bulunan Kabr-i Atike mahallesindeki Tevriziyye Camii'nde hatiblik yaptı. 

Ömeriyye, Aziziyye, Zahiriyye, Şamiyye, Berraniyye gibi medreselerde ders okuttu. Emeviyye ve Sultan Süleyman Camii'lerinde vaaz verdi. 

İlim öğrenmek ve öğretmek maksadıyla çeşitli yerlere seferler yaptı.. 

Hürmet ve ikramda bulundular...

Ahmed Aysavi, akrabalarını ziyaret için iki defa Trablusşam'a gitti. Haleb'e de gitti. 

Oranın ahalisi kendisini çok iyi karşıladı. 

Çok hürmet ve ikramda bulundular...

Aysavi hazretleri, fıkıh ilminde ve bu ilme uygun fetva vermekte diğer alimlerden önde idi. 

Bütün zamanı ders ve fetva vermekle, insanlara faydalı olmakla geçerdi. 

Her hali dinimizin emirlerine tam uygun idi. 

Haramlar ile birlikte şüpheli olan şeylerden de son derece kaçınırdı. 

Herkes tarafından sevilip hürmet edilen pek yüksek bir zat olup, büyüklüğü, üstünlük ve asaleti her tarafta konuşulurdu. 

Gayet yumuşak huylu, İslamın güzel ahlakı ile süslü idi. 

Ayıb ve çirkin hallerden, kin ve düşmanlık gibi bozuk düşüncelerden uzak idi. 

Güzel huylar ve iyi sıfatlar onda, meleke, alışkanlık haline gelmişti. Konuşmasında bir şeyi anlatmasında öyle hoş, yumuşak, nazik ve mülayim idi ki, dinleyenler onun bu güzel haline hayran kalırlardı.

''El-Hubeb'' Şafii ilmihalidir...

Ahmed Aysavi, ''El-Hubeb'' isminde, Şafii mezhebi fıkıh bilgilerini anlatan bir eser yazdı. 

Daha sonra bu eserini çok güzel bir şekilde şerhetti. Bunlardan başka, minare yapılmasına dair bir risalesi ve başka risaleleri de vardır.

Bu mübarek zat, 1617 senesinde, ocak ayının üçünde salı günü Şam'da vefat etti. 

Bab-üs-sagir Kabristanında defnolundu. 

Vefatı sırasında; ''Ya Rabbi! Kulun Ahmed Aysavi'ye rahmet et'' manasında bir Arabi mısra söyledi ve rahmet-i Rahmana kavuştu...