Yüce Türk Milletin'in tarihine baktığımız zaman atalarımızın sayısız hayır müesseseleri kurmuş olduklarını görürüz. Camiler, medreseler, darüşşafakalar, yetimhaneler, güçsüzleri koruma yurtları, kervansaraylar, tersaneler, yollar, köprüler, hanlar, hamamlar, aş evleri gibi, hatta yaralı kuşların sığınmaları için cami duvarlarına "kuş" sarayları tesis edilmiş ve bu hizmetler, Allah inancı ve ibadet aşkıyla yapmışlardır. Ecdadımız bu hayırlı işleri yapmakla kalmamış, onları ayakta tutacak, devamlarını sağlayacak, harap olup yıkılmalarını önleyecek tedbirleri de almışlardır.

Vakıflar, Peygamberimiz Hz. Muhammet (S.A.V) ve ashabı kiram'ın fiilleriyle vücut bulmuş, hayır kurumları olarak başlamış atalarımızın bu manevi mirasa sahip çıkmalarıyla da günümüze kadar uzanmış gelmiştir.

Vakıfın nedir...?

Arapça bir kelime olan "Vakıf " sözlükte yer aldığı şekliyle durma, durdurma, hareketten alıkoyma, hapsetme ve dinlendirme manalarına gelir. Çoğulu ise, "Evkaf'dır"

Terim olarak bir malı veya mülkü satılmamak kaydı ile Allah rızası için çerçevesinde bir hayır işine tahsis etmektir.

Vakıf; kişinin taşınır veya taşınmaz mallarının hiçbir dış tesir altında kalmaksızın sırf kendi rıza ve isteği ile şahsi mülkiyetinden çıkarıp hayır ve hasenat gayesi ile ebedi olarak bağışta bulunmasıdır.

Yüce ecdamın Bağdatta medfun büyük mezhep sahibi İmam-ı Azam Ebu Hanife külliyesine vakfettiği gayrimenkullerin yıllık geliri 1968'de 17 milyon Irak dinarı idi. O zaman bir Irak dinarı 6-7 dolardı.

Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han'ın sağlık vakfı ile ilgili vasiyeti aynen şöyledir...?

Ben ki; İstanbul Fatihi abd-i aciz Fatih Sultan Mehmet bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul'un taşlik mevkiinde kain ve malumu'l-hudut olan 136 bap dükkanımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim.

Şöyle ki;

Bu gayri menkulatımdan elde olunacak nemalarla İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezerler. Bu sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine üzerine bu tozu dökerler ki; yevmiye yirmişer akçe alsınlar. Ayrıca 10 cerrah 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasbeyledim.

Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul'a çıkarlar, bilaistisna her kapuyu vuralar. Ve o evde hasta olup olmadığını sorarlar. Var ise şifası yada mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin darülacezeye kaldırılarak orada salah bulduralar.

Maazallah her hangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşılığında bırakmış olduğum 100 silah, ehli erbaba verile. Bunlar ki; hayvanatı vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda balkanlara çıkıp avlanalar ki, münhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.

Ayrıca külliyemde bina ve inşaa eylediğim imarethanede şehit ve şühedanın harimleri ve medine'i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendileri gelmeyip, yemekleri güneşin loş bir karanlığında kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle."

Evet; buna benzer onbinlerce vakıf, hala insanlarımıza hizmet vermektedir. İstanbulda Vakıf Gureba Hastanesi ve Eyüp İmareti aşevi gibi.

Türk Milleti yalnız Türkiyede değil, Mekke, Medine, Halep, Şam ve Kudüste de vakıflar kurarak müslümanların hizmetine sunmayı ihmal etmemişlerdir.