Yozgatlı Hacı Ahmed Efendi büyük velilerdendir. Babası eşraftan Süleyman Efendidir. 

İlk tahsilini o zamanki medreselerde yapmış ve Arabi, Farisi lisanlarını da öğrendikten sonra kendisinde bir tasavvuf aşkı belirmiştir. 

O zamanlarda Pir-i Sani lakabını alan Çankırı'nın Çerkeş kasabasındaki Halveti şeyhi Mehmed Mustafa hazretlerine intisab ederek, hilafet almıştır.  

Şeyh Efendi icazetini verdikten sonra onu seyahatle vazifelendirdi. 

Hacı Ahmed Efendi, ''Terkiya'' mahlasını alarak seyahatlerine başladı. 

Şiirlerinde de bu mahlası kullanmıştır. 

Mısır, Suriye ve Irak'ı dolaşarak Hindistan'a kadar gittiği rivayet olunmuştur... 

Bağdat'ta Abdülkadir Geylani hazretlerinin dergahında bir müddet kaldı. 

Seyahatleri sırasında birçok zevatla görüştü. 

Yaşı altmışa yaklaşmış olduğu halde İstanbul'a geldi ve Sivas valisi iken kendisine intisab eden, zamanın Maarif Naaırı ''Milli Eğitim Bakanı'' Münib Paşa'da misafir kaldı. 

İstanbul'da kaldığı müddetçe Münib Paşa vasıtası ile Padişah Abdülmecid Han ile de görüşmüşlerdir... 

İstanbul'dan ayrılacağı zaman veda ziyaretinde Sultan Beşinci Murad'ın annesi Şevkefza Hanımefendi kendisine Yozgat'ta cami ve tekke yaptırması için 1500 altın hediye etmiş ise de, Şeyh Efendi kabul etmeyerek İstanbul'dan ayrılmıştır... 

Kastamonu'da Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin türbesini ve Çerkeş'te de Şeyh Mehmed Mustafa hazretlerini ziyaret ettikten sonra Yozgat'a 1834 tarihinde döndü...

Şeyh Hacı Ahmed Efendi 1897 yılında 123 yaşında Yozgat'ta vefat etmiş olup, camisinin yanındaki türbesine defnedilmiştir. 

Cenazesine o kadar gelen olmuştur ki, namazının kılındığı Çapanoğlu'nun büyük camisinden kendi camisine kadar ancak elden ele verilerek götürülebilmiştir.

Şiirleriyle meşhur olan Yozgatlı Hacı Ahmed Efendi, vefat etmeden kısa bir zaman önce şu şiiri söylemişti:

''Ezelden ben aşkla yana geldim

Cemalin şemine pervane geldim

İçüb vahdet şerabından

Aşkla ben mestane geldim.

Arayı arayı mürşidim buldum

Dergahına yüzlerim sürdüm

Rızay-ı İlahiyi mürşidimde buldum

Hak'la ezel devrana geldim.

Yavaş yavaş basar idib

İncinmesün karıncalar

Basdığım hem taş idi

Hak'dan ezel ihsana geldim.''

***

Reisü'l-ulema Ebu Hafs-ı Kebir:

Evliyanın büyüklerinden olan Ebu Hafs-ı Kebir hazretlerinin doğum ve vefat tarihleri bilinmemektedir. Buhara'da doğup, aynı şehirde vefat ettiği biliniyor. Kabri oradadır. 

Küçük yaşından itibaren ilim tahsiline başlayan Ebu Hafs-ı Kebir, zamanının alimlerinden akli ve nakli ilimleri tahsil etti. 

İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretlerinin talebesi İmam-ı Muhammed Şeybani'den fıkıh ilmini öğrendi. 

Bu ilimde ictihad derecesine yükseldi. 

Reisü'l-ulema ''alimlerin reisi'' unvanına sahib oldu...

Yüksek bir veli idi...

Ebu Hafs-ı Kebir, Ehl-i sünnetin ve Hanefi mezhebinin reisi İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin, ilimde ve ictihadda yüksek talebelerinden olan büyük alim Muhammed bin Hasan eş-Şeybani'nin derslerinde bulunup Hanefi fıkhında yüksek bir dereceye ulaştı. Kendisinden de, fıkıh ilmini aldılar ve rivayette bulundular. 

O, dinde yüksek ve güvenilir alim, haramlardan sakınma hususunda vera ve zühd sahibi olup, Resulullah'ın sünnetlerine tabi olmada çok ileri, Rabbani ilimlere sahib, tasavvuf yolunda yüksek bir veli idi.

Ebu Hafs-ı Kebir hazretlerinin; 

''Ebu Hafs-ı Sagir'' künyesiyle de meşhur olan oğlu, Ebu Abdullah-ı Buhari onun yetiştirdiği alimlerdendir. 

Maveraünnehr'de yetişen Hanefi alimlerinin 

on dördüncü tabakasından olduğu, kaynaklarda bildirilmektedir.

Babasından ilim öğrenip Buhara alimleri arasında Reisü'l-ulema, alimlerin reisi, unvanına ulaştı. 

Hatta ilim öğrenmek için seyahatlere çıktı. 

Ebu Velid-i Tayalisa, Hamidi, Yahya bin Main ve daha başka alimlerden ilim tahsil etti ve hadis-i şerif öğrenip rivayette bulundu. 

"Bize ne öğüt verirsin?"

Kitab-ül-Ehva vel-İhtilaf ve Er-Reddü alel-Lafziyye adında meşhur iki eseri vardır. 

Er-Reddü ala-Ehlil-Heva kitabı da, Ebu Hafs-ı Sagir'indir. 

Keşf-üz-Zünun'da (R) harfinde, babası Ebu Hafs-ı Kebir'e aid olduğunun bildirilmesi bir yanlışlıktır.

Ebu Osman Hiri demiştir ki; "Ebu Hafs'a ölmek üzere iken, 'Bize ne öğüt verirsin'' dediler. 

Dedi ki; ''Konuşmaya gücüm yok.'' 

Sonra kendisinde bir miktar güç müşahede edip halini görünce ona; ''Söyle de senden rivayet edeyim'' dedim. 

O da; ''İşlenen günahlara bütün kalbinizle kırgın olunuz'' buyurdu...