Hz. Nesibe Rasul sevgisini bizlere anlatan, unutulmayacak şahsiyetlerden biri.

İman ettiğinde kırk yaşlarındaydı. 

Akabe biatında bulunan özel kişiden bir tanesiydi.

Biat ettikten sonra ilk duası şu oldu; 

''Rabbim; Rasulullah'ın sevgisini kalbimden bir an bile çıkarma''

Taif; Hıyanetin baş şehri. 

Mekke müşrikleri mü'minlere işkenceye başladıkları, mü'minler cenderede sıkılmış bir halde oldukları vakit, Taif'den gelen davetle bir umut ışığı doğmuştu. Taif şehrinin hem havası güzeldi, hem de Mekke'ye yakındı.

Ne yazık ki, hepimizin bildiği üzere Taif umudu, davetin bir komplo olduğunun ortaya çıkması ile acı bir şekilde sona erdi.

Taşa tutulan, Rasullah ve Zeyd, kan içinde bir asma bahçesine sığınmışlardır. 

Rasul; O acımasızlığa karşı dahi, Affet onları Rabbim. Onlar bilmiyorlar diyerek, insan sevgisini bütün ihtişamıyla haykırmıştır.

Olayların ardındaki hikmetleri çoğu zaman sezemiyoruz.

Bizim için kötü görünen bir şeyin ardında, bazen tahminimizin üzerinde hikmetler saklı olabiliyor.

Zalim Taif halkı içerisinden bir kadının kalbine İlahi ateş düşmüştü bile. 

Başarısızlık addedilen Taif macerası, İslam tarihinde altın bir karakterin, kurtuluşuna vesile olmuştu.

Nesibe Taifliydi. 

Şehrine gelip İslam'ı anlatan, taşlandığı halde bir tek beddua etmeyen bu insanları unutamamıştı.

Kısa bir süre sonra Müslüman oldu.

Akabe biatının ardından Medine'ye hicrette, 

O da Taif'ten Medine'ye gitmişti.

Ondaki sağlam karakteri fark eden Peygamberimiz, Hz. Nesibe'yi Medine devletinin 12 kişilik yönetim kadrosuna atamıştır.

Bu encümende 2 kadın vardır.

Biri Hz. Nesibe diğeri de Hz. Esma. Medineli Esma. Savaşçılığı ile meşhur, özel izinle savaşlara katılan bir hanım.

İslam'dan önce aşağılanan kadın, İslam ile şeref bulmuş, ilk İslam devletinde 14 asır önce 2 hanım şahsiyet rol alarak, tarihe damgasını vurmuştur.

Hz. Nesibe; Uhud savaşına da katılmıştır.

Hastaları tedavi etmek amacıyla savaşa gitse de yanına kılıcını da almıştır.

Bilirsiniz Uhud savaşının iki onemli sahnesi vardır. Birinci sahnede, müslümanların başarısı ile yaralılara su taşıyan Nesibe, savaşın bir anda yön değiştirerek, müslümanların aleyhine döndüğü anda Rasulün yanına koşmuştur. 

Mü'minlerin gafletinden faydalanan müşrikler oylesine girdiler ki, savaş meydanına Rasulun etrafında onu korumakla görevli 10-12 kişilik bir grupta savaşa girmek zorunda kaldı.

Bir anda yapayalnız kalan Peygamberimizin, yanında sadece Hz. Nesibe vardı.

40-50 saniyelik bir yalnızlıktı bu. 

Müşriklerden biri, fırsat bilip saldırdıysa da Nesibe kılıcıyla onu öldürdü. 

Ardından ikinci bir müşrik saldırdı, Rasurullah'a. 

Çift zırh giymiş bir müşrikti. 

Ne kadar vursa da öldürmeyi başaramıyordu. 

Kendi omzundan beline dek ağır bir kılıç darbesi aldı. 

O sırada diğer mü'minler yetişip kafiri bertaraf etmişlerdi. 

Bu birkaç saniye o kadar önemliydi ki!..

Uhud'da Nesibe tam on bir yara aldı. 

Buna rağmen savaşın sonuna kadar bırakmadı.

Oğlu Abdullah'ın da kolu kopmuştu. 

Yaralarının iyileşmesi bir yıl sürdü.

Bu süre içerisinde bile orucunu, ibadetini bırakmayan özel bir Mümineydi.

Hz. Nesibe bundan sonraki savaşlarda da 

Huneyn-Harameyn iki oğlu Abdullah ve Halid bin Zeyd ile katılarak, yalnızca yaralılara bakmakla kalmamış, bizzat savaşta kılıcı ve oğullarıyla mücadele etmiştir.

Onun Akabeden bu yana yaptığı ve evlatlarına da öğrettiği dua şuydu: 

''Ya Rabbi; Kalbimi Rasulunun sevgisiyle doldur.'' Bu kısa ve anlamlı dua onun yaşamı boyunca dilindeki tek tesbihatı olmuştur.

Oğlu Halid Bin Zeyd, Yemen'deki bir sahte peygambere karşı ordusuyla savaşa gidip, 

esir düştüğünde, kendisine Rasul'ü inkar etmesi söylendi.

Bebekliğinden beri kulaklarında çınlayan o tek dua ve salavat döküldü dudaklarından Halid'in. 

Sonunda parçalayarak öldürdüler. 

Oğlunun ölüm haberini aldığında 58-59 yaşlarındaydı.

Sahabe acı ölümü ona anlatamamıştı. 

Nihayetinde işkenceyle öldürüldüğünü öğrendiğinde, şöyle dedi; Ya Rabbi; Kalbimde büyüttüğüm Rasul sevgisinin meyvası oğlumdu. 

Şükür olsun ki bu meyva cennette ancak O'na komşu olunabilecek bir ölüm ile koptu bağrımdan. 

Sana şükürler olsun 59-60 yaşlarındayken sahte peygamber Müseylemet-ul Kezzab'a karşı savaştı.

O savaşta atı üzerinde bir kolunu kaybetti, ama oğullarından birinin sahte peygamberi kılıcıyla parçaladığını gördü.

Ne yazık ki günümüzde, önümüze sunulan kaynakların hemen hemen tümünde, bu din için mücadeleyi yalnızca erkekler vermiş gibi görünse de, onlarla omuz omuza, Rasul sevdasına canlarını hiçe sayan, pek çok mümine yaşamış, yaşayacaktır.