Tefsir ve Şafii mezhebi fıkıh alimi. 

Künyesi Ebü'l-Hasen olup, ismi Ali bin Muhammed bin Habib el-Basri'dir. 

Maverdi adıyla meşhur oldu. 

Lakabı, Akdal-kudat'dır. 

''Kadılar kadısı''. 

974 de Basra'da doğdu. Çocukluğu ve gençliği Basra'da geçmiş, tahsilinin büyük bir bölümünü de orada yapmıştır. 

Daha sonra zamanının en önemli ilim ve kültür merkezi olan Bağdad'a gelmiş, çeşitli alimlerden ders alarak müteaddit ilim dallarında ihtisas sahibi olmuş ve diploma almıştır. 

Bağdad'da fıkıh, hadis ve tefsir sahasında birçok talebe yetiştirirken, burada ve diğer yerlerde 

fetva verme ve hakimlik vazifelerini de yerine getirmiştir. 

Hayatını İslamiyete hizmet etmekle geçiren Maverdi, daha sonraki nesillere çok faydalı olan birçok eser bırakmıştır. 

Dirayeti ve ilminin yüksekliğiyle devrinin devlet adamlarından büyük rağbet ve i'tibar görmüş, 

Abbasi halifelerinin maruz kaldığı siyasi olayların önüne geçilmesinde faal bir rol oynamıştır. 

Siyasi bunalımların çözümünde büyük bir ilim ve irfana sahib olması, tecrübesi, dirayeti ve halifenin yanında yer alması ile devlete yardımcı olmuştur.

Maverdi, 1058 senesinin Rebi'ül-ahır ayında Bağdad'da vefat etti. 

Cenaze namazını talebesi büyük alim Hatib el-Bağdadi kıldırdı. 

Birçok alimi sinesinde saklayan ''Bab-ı Harb'' kabristanına defnedildi. 

Cenazesinde birçok devlet adamı ve ulema hazır bulundu.

Ahlakı ve şahsiyeti: 

Maverdi hazretlerinin ilmi açıdan olduğu gibi, 

ahlaki meziyetlere sahib olmak bakımından da bütün insanlara örnek olacak bir hali vardı. 

Hayatı boyunca hak bildiğine göre davranmayı şiar edinmiş, küçük veya büyük herhangi bir menfaat düşüncesiyle dininden ve şahsiyetinden hiçbir zaman en ufak bir fedakarlıkta bulunmamıştır. 

Her ne pahasına olursa olsun, hakkın ve haklının yanında olmak, vekar ve haysiyetine leke getirecek her türlü hafiflikten uzak, nefsin bencilliğinden kurtulup tevazu sahibi olmak, asaletli bir iffet ve haya duygusuna sâhib olmak gibi müstesna hasletleri şahsında toplayan nadir şahsiyetlerdendir. 

Kendisini tanıyan bir zat, ''Ondan daha vakur kimse görmedim. 

Kendisinden bir defa bile gayr-i ciddi bir söz ve hareket meydana geldiğine şahid olmadım'', demektedir. 

Devlet adamlarından saygı ve i'tibar görmesinin, 

hatta değişik devlet adamlarının aralarındaki ihtilafların giderilmesinde sulh vazifesi görmesinin sebebinin, bu hâli olduğu bildirilmektedir, 

insanlarla olan münâsebetlerde çok ölçülü davranırdı. Yanlarında ilmi ve ciddi mes'eleler konuşulması mahzurlu olanlara karşı, anlıyabilecekleri şeyleri anlatır, onların nefretine sebep olabilecek sözlerden sakınırdı. 

Bu konuda ''İnsanlara huylarına uygun şekilde muamelede bulunun. 

Fakat cahillerin yanlış davranışlarına da kendinizi kaptırmayın'' hadîs-i şerîfini kendisine düstur edinmişti. 

Lüzumsuz ve ma'nasız sual soranlara ters cevap vermez, hiddetlenmezdi. 

Tatlı dil, güler yüz ve ince nüktelerle suâl soranı ikna edip, yardımcı olurdu. 

Birgün meclisinde talebelerine ilim öğretirken, yaşı sekseni aşmış bir ihtiyâr gelerek, 

''Bana Hazreti Adem'in ve İblis'in yıldızlarından haber ver. 

Bu mühim bir mes'eledir. 

Ancak alimlere sorulur'', dedi. 

Maverdî hazretlerinin firaseti keskin, zekası ve engin tercübeleri ile insanların pekçok özelliklerini teşhis etme kabiliyeti fazla idi. 

Zamanının halifesi Kaim bi-emrillah, 

1047 senesinde ''Şehinşah-ı a'zam ve Celalüddevle'' lakabları bulunan İbn-i Büveyhi'ye, ''Melik-ül-müluk'' lakabını da verdi. 

Hatibler de kendisini bu ünvanla zikretmeğe başladılar. 

Sultan Celalüddevle'nin çok yakını olduğu halde, böyle bir sıfatın fani olan bir hükümdar için kullanılamıyacağını, söyledi. 

Maverdî'nin hocaları: 

Maverdi ilim ve kültürünü zamanın iki önemli ilim merkezi olan Basra ve Bağdad'da almıştır. 

Maverdi zamanının medreselerinde okunan çeşitli ilim sahalarında icazet diploma sahibi idi. 

Hadis, fıkıh, tefsir, ahlak, siyaset ve dil alanlarında çok kıymetli eserler veren Maverdi; 

Hasen bin Ali bin Muhammed el-Cebeli, Muhammed bin Mu'alla el-Ezdi, 

Muhammed bin Adiyy el-Minkari ve Ca'fer bin 

el-Fadl el-Bağdadi'den hadis ilmini öğrenmiş ve hadis-i şerif rivayet etmiştir.

Fıkıh ilmini öğrendiği hocaları şunlardır: 

Ebü'l-Kasım Abdülvahid bin Hüseyn es-Saymeri; 

Şafii mezhebi fıkıh alimlerinden olup, 

Basra'da yetişmiş fıkıh alimlerinden idi. 

Ebu Hamid Ahmed bin Muhammed bin Ahmed el-İsferaini; Eş-Şeyh lakabıyla tanınan ve Bağdad'da yetişen Şafii mezhebi fıkıh alimlerinden idi. 

Abdullah bin Muhammed Şeyh-ül-İmam Ebu Muhammed el-Baki; fıkıh bilgisi yanında, 

edebiyat bilgisini Maverdi bu alimden öğrenmiştir.

Said bin Urve buyuruyor ki; 

Ey insan! 

''Sen nefsine nasihat etmeyi ganimet bil. 

Kendi ayıplarını gizlemek ve mazeret beyan etmek suretiyle nefsine dalkavukluk etme.''