Bir gün bir sahabe, Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (sav) huzuruna gelerek cahiliye devrine ait bir vahşiliği şöyle dile getirir:
''Ya Resulallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik.
Benim de bir kız çocuğum vardı.
Annesine, ''Bunu giydir, dayısına götüreceğim'' dedim.
Kadın bunun ne demek olduğunu iyi bilirdi. Ciğerparesi, biricik evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti.
Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme imkanı yoktu.
Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp kanlı gözyaşı dökmekti.
Hanımım dediğimi yaptı.Çocuk gerçekten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu.
Çocuğun elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim.
Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım.
Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu.
Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da; ''Babacığım üzerin toz oldu'' deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.
Adam bunu anlatırken Sevgili Peygamberimiz ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Orada oturanlardan birisi; ''Be adam, Resulullah'ı, çok üzdün!'' deyince, Efendimiz, adama; ''Bir daha anlat'' dedi. Adam olayı bir kere daha anlattı.
İki Cihan Güneşi Peygamberimizin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya damla damla akıyordu.
Allah Resulü hadiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu; ''İşte siz İslam'dan önce böyleydiniz. İslam öncesi kömür ve demir gibiydiniz.
Şimdi ise, altın ve elmas gibisiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslam'ın size kazandırdığı insanlığı, güzel özellikleri bir kere daha hatırlayın!''
CEBRAİL A.S. AĞLATAN İKİ OLAY:
Bir bayram günü Peygamber Efendimizin torunları Hz.Hasan'la Hüseyin'in elbise istediği rivayet edilir.
Peygamber Efendimiz yoksul… Damadı Hz. Ali ve kızı Hz. Fatıma fakir.
Hz.Cebrail'in bile gözünü yaşartan güzide torunların bu isteği iki tane bembeyaz kumaştan elbiseyi Peygamber Efendimize hediye etmesiyle neticelenir. Ama çocuklar pek memnun kalmazlar ve "keşke renkli olsaydı" diye ağlamaya başlarlar.
Torunları Hasan ve Hüseyin'in elbisenin rengini beğenmemesi üzerine Peygamberimiz, Hz. Cebrail'e bakar Hz. Cebrail Efendimiz'e "su atın üzerine Efendim çocuklar hangi rengi istiyorsa o renge bürünsün" der.
Efendimiz elbiselerin üzerine biraz su serptiğinde Hz. Hasan'ın elbisesi sarıya Hz. Hüseyin'in elbisesi kırmızıya dönüşür. Hz. Cebrail ağlamaya başlar. Peygamber Efendimiz bunun üzerine; "Çocuklar memnun kaldılar Niye ağlıyorsun ki?" der Hz. Cebrail "Ne acı ki, Hz. Hasan ileride zehirlenerek vefat edecek, Hz. Hüseyin al kanlarla öbür aleme yürüyecek". Bu renkler onun rengidir.
Taberani'nin Mu'cemu'l-Evsat'ta belirttiğine göre Enes bin Malik (RA)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
Bir gün Hz. Cebrail alışılmışın dışında bir saatte Hz. Peygamber (SAV)'e geldiğinde yüzünün rengi iyi değildir.
Hz. Peygamber kendisine:
"Niye yüzünün renginin uçuk olduğunu" sorduğunda, Hz. Cebrail şöyle der;
''Cehennem ateşinin kabir azabının her şeyden ağır olduğunu bilen kimsenin bunlardan emin olmadıkça yani, oraya girmeyeceği garanti olmadıkça yüzü gülmemelidir" der.
Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) Cebrail'e;
"Ey Cebrail! Bana cehennemi anlat" der.
Cebrail yüreklere korku salan müthiş şeylerden bahseder. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz;
"Bu kadar yeter daha anlatma! Nerdeyse kalbim parçalanıp öleceğim" der ve ağlamaya başlar.
Fakat Cebrail'e bakınca onun da ağladığını görür. Bunun üzerine; "Ey Cebrail! Allah katındaki mevkiine ve derecene rağmen sende mi ağlıyorsun?" der.
Hz. Cebrail şöyle cevap verir; "Neden ağlamayayım ki? Kim bilir belki de benim de başıma Şeytan'ın başına gelen şeyler gelebilir.
Zira başlangıçta o da iyilerdendi.
Kim bilir Harut ile Marut'un uğradığı akıbete ben de uğrayabilirim." Cebrail'in bu sözleri üzerine ikisi beraber ağlamaya devam ederler.
Nihayet kendilerine şöyle bir ses gelir: